25 Eylül 2013 Çarşamba

Süreyya ve Naşide Gökbudak

Bu yazıya, bugüne kadar Naşide Gökbudak okumadığım için kendimi kınayarak başlamak istiyorum. Bu kadar değerli bir yazarı okumak için çok geç bir zaman. Ama, "Zararın neresinden dönülse kardır," değil mi? Her kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.

Miralay'ın Kızı Süreyya'ya gelecek olursak, kitabın her sayfasını zevkle okucağınıza eminim. Özellikle Atatürk'ten sonraki dönemde, insanların yaşayış biçimlerini, ülkenin siyasi ve ekonomik durumunu, aile içi mubabbeti, selamlık ve haremlik diye ayrılan salonlara sahip eski evleri merak ediyorsanız ve okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı kaçırmayın.

Bu kadar da değil tabi ki... Süreyya çok büyük bir aşkın kahramanı... Çoğu zaman gözyaşlarımdan okuyamadığım, her bölüm sonu beni düşünmeye ittiği için kitabı bırakıp dakikalarca düşündüğüm bir kitap oldu. Çok şey öğrendim ve bunları öğrenmekte beni oldukça memnun etti. Bu kitabın içinde ders çıkarılacak ve kendi hayatımıza uygulanması gereken o kadar çok şey var ki...

Ayrıca Süreyya bir dönem Afganistan'da yaşadığı için, Afganistan'ı siyasal yönleri ile, Türkiye'deki farklılıkları ile inceleyebileceksiniz. 

Atatürk gibi bir lidere sahip olmakla ne kadar şanslı bir millet olduğunu daha sık hatırlamalı, Türk milleti.

Sözün kısası bu kitap mutlaka okunmalı!


Naşide Gökbudak















1937 yıında, Elazığ ilinin Perçenç (Akça Kiraz) köyünde doğru. Lise tahsilini Elazığ Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken eğitimini bazı ailevi sebeplerden ötürü yarım bırakmak zorunda kaldı. İstanbul'a yerleşti. Halen, yaşamına İstanbul'da devam eden Gökbudak evli, iki çocuk ve üç torun sahibidir.


Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için aşağıdaki linki tıklayarak bloguna erişmenizi şiddetle tavsiye ederim. Kendi ağzından yazdığı biyografisini okuyabilir ve diğer kitaplarını da inceleyebilirsiniz.

http://www.nasidegokbudak.com/index.html



Süreyya
















Nemesis Yayıncılıktan çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Amasyada köklü bir ailenin kızıdır Süreyya. Ailenin en küçüğüdür, babaannesi Senane Hanımın gözbebeğidir. Bir kertmesi vardır, ama Süreyya Paris'te yaşayan amcasının oğluyla evlenmek istemez ve nişan günü kaçar...

Zaki Afganistan Şahının yeğenidir. Türkiyeye tıp eğitimi görmeye gelir, uzmanlığını psikiyatri üzerine yapıcaktır. Onun da Şah tarafından uygun görülen bir kertmesi vardır...

Süreyya ihtilallerin olduğu, demokrasiye alışmaya çalışılan bir dönemde yaşar, aşkı Ankara'nın sonbaharlarında musiki dinleyerek tanır. Acı ile aşkın birbirine girdiği bir hayat yaşar.

Naşide Gökbudak Miralayın Kızı Süreyyada, Türk milletinin kökleşmiş geleneklerini, evlilik, kadın-erkek ilişkileri, yeni Türkiyenin kimliğini oluştururken toplumun geçirdiği zorlukları, sürükleyici kurgusu ve akıcı diliyle irdeliyor. 

Bir solukta okunan roman kimi zaman buruk bir gülümseme yaratıyor, kimi zaman bambaşka bir iklime sürüklüyor.



Son olarak kitabın içinde bulunan ve beni kitabın kahramanını etkilediği kadar çok etkileyen bir şiiri sizinle paylaşmak istiyorum...


Kırmızı Kanatlı Kelebek...


Küçücüktü sadece dört yaşında, 
Alnında bukleleri olan, küçük oğlan, 
Yorgun düşmüştü kırmızı benekli kelebeği kovalamaktan.
Nihayet yakaladı, bir kutuya kapadı.
Aniden bir ses duydu, kelebek konuşuyordu.
Kelebek telaş içinde dedi: "Benim çok zamanım yok. Sadece yirmi dört saatim var. Kelebek olduktan sonra ömrümüz bu kadar."
"Salıvermem için seni, uyduruyorsun bu düzmeceleri."
Ümitsizdi kelebek, boşa gitmişti bunca emek. Yine de denemeliydi, özgürlüğünü kolay vermemeliydi. Ve Can'ını görmeliydi.
"Ben küçük bir tırtıldım, dut yaprağının üstünde. Yeni bir yaprak arıyordum, onu gördüğümde. Taptaze yaprağını bana verdi. Gözlerime bakarak güldü. Birbirimizi çok sevdik. O bana Sevgi, ben ona Can adını verdik. Bilemeden ürettiğimiz ipeklerle, kendimize birer hapishane ördük. Kozaları toplarken sahibimiz, "Can!" diye bağırdı. Kozanı del ve çık!
Ben yaşayamam sensiz, yani Sevgi'siz. Günlerdir uğraştım, kozamı deldim. Güzel olayım diye, kırmızı kanatlar giydim. Uçtum, aşkımızı yaşadığımız bu yere geldim. Can'ı arıyorum, ömrümüz çok kısa. Eğer kavuşamazsak, biz değil, bütün aşık kelebekler girecek yasa. "
Çocuk, yaptığına pişman, ağlayarak sordu. "Neden beneklerin kırmızı senin? Böyle kanatları yok başka kelebeklerin."
"Ben aşık bir kelebeğim, hasretim ve aşkım dışıma vurdu ve beneklerim kırmızı oldu."
Çocuk çaresiz kutuyu açtı ve kelebek hızlıca kaçtı. Çevredeki tüm bahçelere, nergislere, güllere hatta hatta dikenlere uçtu. Acele etmeliydi, zamanı azdı. Sonra Can'ı bulamazdı.
Can çok çabalamıştı, kurtulamamıştı tutsaklıktan, kozadan. Acılar içindeydi. Sevgi'sine kavuşamadan ayrılmıştı bu dünyadan.
Sevgi yorgun ve ümitsiz, kırmızı benekleri soluyordu. İpek kanatları düşüyordu. Ve aşık kelebek çok üşüyordu. Gözlerini kapadı, içindeki yaşla.
Bir daha buluşamadı ne Can'la ne de aşk'la.
Küçük çocuk o gün bugün kelebeklere dokunmadı. Belki onlarında bir Can'ı vardı.












18 Eylül 2013 Çarşamba

Gizemli Aşık ve Julia London

Siz hiç bir kitaba aşık oldunuz mu? Olmamışsanız hazırlanın. Julia London'un yazdığı her kitaba aşık olacağınıza adım gibi eminim.

O nasıl bir hikaye? O nasıl bir anlatım? O nasıl insanı kendinden geçiren, gecesini gündüzünü şaşırtan bir kitap? 

Elinize aldığınızda "Son" yazısını görene kadar kitabı bırakamayacağınızı düşünüyorum. Çünkü bana öyle oldu. Kesinlikle tutku dolu bir kitap. Bayanlara şiddetle tavsiye ederim. Kalbinizde yer edecek karakterlerle macera dolu bir aşka hazır olun, koltuğunuza rahatça yerleşin, önünüzdeki dört, beş saat boyunca ihtiyacınız olacak her şeyi yanınıza alın ve Son yazısını görene dek ruhunuzu okşayacak bu kitaba kendinizi teslim edin. Keyifli okumalar.

Not: Gizemli Aşık'tan Rogues of Regent Street Serisinin 4. kitabı olarak bahsedildiğini duyacaksınız. Sırası ile okumak isteyenler varsa aşağıda seri olarak bahsedilen kitapların sırasını verdim. Açıkçası ben ilk iki kitabı henüz okumadım (çünkü baskıları tükendi) ve bir eksiklik hissetmeden diğer kitapları okudum. 

1.Tehlikeli İlişkiler
2.Zalim Cazibe
3.Serseri Kalbim
4.Gizemli Aşık


Julia London

















Asıl adı Dinah Dinwiddie olan yazar Teksas'ta bir çiftlikte doğup büyümüştür. Washington D.C.'de üniversiteden mezun olmuş ve orada çalışmıştır. Amerika'yı ve Avrupa'yı gezdikten sonra tekrar Teksas'a geri dönmüştür. 

Yazar New York Times and USA Today'de en çok satanlar listesine girmeyi başarmış ve historical romance türündeki kitaplarıyla listelerden inmeyen biri olmuştur. 4 kez RITA'ya aday olan yazar halen Teksas'ta eşiyle beraber yaşamaktadır.

Yazarın sayfasını ziyaret etmek isteyenler için; http://julialondon.com/

Gizemli Aşık
















Skandallar yaratan bir kadın ile sırları olan bir erkeğin birleşmesiyle ortaya çıkan tutkulu bir aşk hikayesi...

Yıllar önce meydana gelen bir skandalın ardından İngiltereden kaçan Sophie Dane, herkese güvenen ve aşkta ihanete uğramış sosyetik kız değildir artık. Dünyevi zevklere sahip Fransız bir dulun refakatçiliğinde tekrar Londraya dönen Sophie, aristokrat Trevor Hamiltonun dikkatini çeker. Fakat Sophienin kalbi, daha önce hiçbir erkeğe hissetmediği şekilde Trevorun esrarengiz kardeşi Caleb'e bağlanır.

Toplumun dışladığı ve servet avcısı bir sahtekâr olarak bilinen Caleb yurtdışından hasta babasını görmek için geldiğinde, Sophieye diğer erkeklerden daha farklı davranarak onun güvenini kazanır. Fakat beklenmedik olaylar zinciriyle ortalık yine karışır ve iki âşık geçmişten gelen bir skandalla karşı karşıya kalır. Sophie ve Caleb, şimdi birbirlerinin kollarında geçirmeyi hayal ettikleri gelecekleri için herkese meydan okumak zorundadır...

"Julia Londonın birbirinden renkli ve ilgi çekici karakterlerle donattığı bu tempolu romanı heyecan verici... Baş karakter Sophie'nin zamanla güçlenişi ve adeta bir kahramana dönüşmesi tek kelimeyle harikulade."
Publishers Weekly

"Julia London, aşkın gücünü tutkulu bir romantizmin sınırları içinde tuttuğu bu romanında aile bağları, dostluk ve sevgi gibi vazgeçilmez temaları da hayranlık uyandıran bir yetenekle okuyucuya sunuyor."
Romantic Times

"Çok az yazar, Julia Londonın yaptığı gibi sizi içine çeken romanlar yazabilir. Takip edilmesi gereken, büyüleyici bir yetenek."
Booklist

Fırtına Kokusu ve Nancy Pickard

Fırtına Kokusu, merak ve soru işaretleri ile sayfaları çevirirken kitabın sonuna varmış olduğumu görüp, acaba sayfa mı atladım diyerek geri dönüp, eksik sayfa var mı diye kontrol edip, "Bitti mi yani şimdi?" diye kendi kendime sorup, "Çok güzeldi, keşke daha uzun olsaydı," dediğim ve kesinlikle sevdiğim kitaplar arasında yerini alan bir kitap olmuştur. 

Hikayenin sizi sarıp sarmaladığını, kelimelerin uzanıp sizi kitabın içine çektiğini hissedeceksiniz. Kesinlikle benim damak zevkime göre yazılmış bir kitap. Tavsiyemdir, mutlaka okuyun. Umarım benim sevdiğim kadar siz de bu kitabı seversiniz.

Yazar ve kitap tanıtımına geçmeden kitabın içinden beni etkileyen güzel bir cümle paylaşmak istiyorum. 

"Yaptığın yanlışlarla yüzleşmek istemezsen bir günah keçisi bulmak en kolaydır."


Nancy Pickard


9 Eylül 1945 Kansas doğumlu olan yazar, yazmaya 35 yaşında başlamıştır. Ayrıca, Beş Macavity, Dört Agatha, Bir Anthony, Bir Shamus ödüü kazanmıştır ve bu dört ödülü kazanan tek yazar konumundadır.

Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler aşağıda verilmiş olan linki tıklayabilirler.



Fırtına Kokusu


Jody Linder, güzel bir yaz gününde sarsıcı bir haber alır: Babasının katili olarak hapis yatan adam salıverilmiş, Kansastaki küçük Rose kasabasına geri dönmektedir. Babasının vurularak öldürüldüğü, annesinin ise kaybolduğu ve cinayete kurban gittiğine hükmedildiği fırtınalı gecenin üzerinden yirmi üç yıl geçmiştir. Ne amcalarıyla eniştesinin kendisini koruyup bağırlarına basmaları ne de büyükannesi ile büyükbabasının güvenli bir limanı andıran çiftliği, o felaket gecesinde Billy Crosbynin sebep olduğu acıları silebilmiştir. 

Hayatını babasının masumiyetini kanıtlamaya adayıp avukat olan oğlu Collin'in çabaları sayesinde Billy Crosby artık serbesttir. Kasabanın küçük nüfusuna rağmen çocukluklarından beri birbirlerinden uzak durmaya çalışan Jody ile Collin, kaybettiklerinden dolayı duydukları üzüntünün ortak olduğunu keşfederler. 

Jody eski yaraları deştikçe ailesinin trajik geçmişine dair ürkütücü sırlar ortaya çıkmaya başlar. Bu mücadele ve zorluklara rağmen daha iyi bir geleceğe, hatta belki de aşka dair umutlar besleme cesaretini gösterir.

"Pickard öykü anlatmak konusunda doğuştan yetenekli."
The New York Times

"Sizi bütün gece uyutmayacak. Nancy Pickardın zekâsı ve meraklı anlatımı insanı asla hayal kırıklığına uğratmıyor."
Julie Garwood

"Nancy Pickard aileler ve ilişkiler; nefret, arzu ve aşk; sadakat ve ihanet, özellikle de sırların yıpratıcı gücü hakkında başarıyla örülmüş romanlar yazıyor."
The Boston Globe

"Bu kitap sürükleyici bir roman, ustaca yapılmış bir karakter incelemesi ve edebi açıdan nadir rastlanan bir eser." 
The Kansas City Star

"Pickardın Kansasa dair öyküleri ağır başlılık ve küçük kasabaların dramlarıyla dolu. Fırtına Pickarda hak ettiği geniş okuyucu kitlesini kazandıracaktır." 
The Denver Post





13 Eylül 2013 Cuma

Yurtsuz Kralın Aşkı ve Barbara Erskine

Bir kitabın içinde kendinizi kaybettiğiniz oldu mu hiç? Benim oldu. Sizin de cevabınız evetse bu kitabı okuyarak bir yenisini daha ekleyin, o kitapların arasına. Cevabınız hayır mı? O zaman hemen bu kitabı edinerek rahat bir yer bulun, hayatınızın macerasını yaşamaya hazırlanın.

Tahmin edeceğiniz kitabı çok sevdim, çok beğendim, çok hayran oldum ve bu cümle çok, çok diyerek üretebileceğim hayranlık nidaları ile sonsuza dek uzayabilir. Yazarın anlatım biçimi tek kelime ile harikaydı. Merakımı cezbeden birçok konuya değinmesinin yanı sıra, araştırılarak yazıldığı belli olan bu kitabı okumak inanılmaz bir zevkti. Her bir kelimeyi içime çekerek okudum. Birinci bölümde merak uyandıran konu son bölüme kadar kafamı kurcaladı. Bu günlük yeter bırakmam lazım dediğim her bölüm sonu bir bölüm daha diyerek kendimi kandırmamla sonuçlandı. İçindeki konu sizi çeksin veya çekmesin, tarafsızlıkla okuduğunuzda beğeneceğinize eminim. Kesinlikle tavsiyemdir.

Bir dip not; Çoğu insan kalın kitapları okumak istemez. Bu çok kalın diyerek ince bir kitap seçmeye özen gösterir. Gerçek okuyucular ise kalın kitapların ince kitaplara oranla daha güzel harmanlanmış olaylarla bezeli olduğunu bilir. O yüzden ince kitap okumaya özen gösteren arkadaşlara bu kararlarını bir daha gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Okumak istiyorsanız kitabın sayfalarının çok veya az olması önemsizdir. Önemli olan bir kitaptan aldığınız zevk ve öğrendiğiniz şeylerdir. Lütfen birilerine, 'Evet, ben de kitap okuyorum,' demek için kitap okumayalım. Öğrenilecek ve tanıklık edilebilecek o kadar insan hayatı varken lütfen bunu yapmayalım.


Barbara Erskine







Tarihi ve doğa üstü olayları konu alan romanlarıyla ilgi göre yazarın ilk kitabı olan Yurtsuz Kralın Aşkı dünya çapında bir milyondan fazla satılmıştır. Kitapları 33 dile çevrilen yazar şu anda ailesi ile birlikte Colchester yakınlarında tarihi bir şatoda yaşamaktadır. Ayni zamanda Hay-on-Wye yakınlarında bir de sayfiye evi vardır. 

Yazar hakkında ayrıntılı bilgi almak isteyenler aşağıdaki linki tıklasın.



Yurtsız Kralın Aşkı




Epsion Yayınlarından çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Başarılı bir gazeteci olan Jo Clifford bir dergi için geçmiş yaşama döndürülme fikri üzerine gerçekleri ortaya çıkaracak bir yazı dizisi hazırlamaktadır. Objektif olabilmek adına bizzat hipnoterapi seansına girmeye karar verdiğinde ise kendini Hay Leydisi, Kral John'un zamanındaki bir baronun karısı Matilda olarak bulur. 

Matilda'nın mutsuz evliliğini, Richard de Clare'e karşı duyduğu aşkı ve Kral John'un ellernideki zalim ölümünü öğrenirken, Jo'nun geçmişi ve bugünü birbirine karışır; zira sekiz yüz yıllık tarih tekerrür etmektedir. 


"Barbara Erskine bizi ürpertip korku dolu bir deneyime sürüklüyor... Yazarın hikaye anlatma yeteneği inkar edilemez derecede başarılı"
-The Times-

"Alışılmadık, ilgi çekici, zekice kurgulanmış ve heyecan dolu."
-The Good Book Guide-

"Büyüleyici, okuru derinlere çekiyor ve kesinlikle original. Muhtemelen bu romanı tanımlamak için en uygun ifade hipnotize edici olurdu."
-She-



Rüzgarla Gelen ve Cathy Lamb

Bu kitap hakkında söylemek istediklerimi yeterince iyi olarak asla ifade edemeyeceğim. Bir ailenin, hem de çok değişik ama bir o kadar da bizden olan bir ailenin hayatını anlatıyor. Geçmişlerinin, bugünlerini ve yarınlarını nasıl etkilediğini anlatıyor. Üç kız kardeş, bir erkek kardeş, bir anne, bir baba ve bir büyükanne...

İlk sayfasından son sayfasına varana kadar zevkle okudum. Tüm ailenin her bireyini çok iyi gözlemleyip, onları kendime kattım. Onlardan çok şey öğrendim. Sımsıcak bir aile kitabı arıyorsanız bu kitap size göre değil. Ancak her şeye rağmen birbirlerinin gözlerine umutla bakabilen insanlarla tanışmak istiyorsanız bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Duygu yüklü bir sona da hazır olmanız gerektiğini şimdiden yazayım. Hemen ardından da hayatınızda farkındalık yaratacak bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye edeyim.


Cathy Lamb

















Cathy Lamb Oregon'da yaşamaktadır. Evli ve üç çocuk sahibidir. Geceleri geç saatte ay ve kayan birkaç yıldızla başbaşa kaldığında yazmaktadır.

Yazar hakkında bilgi almak ve henüz dilimize çevrilmemiş kitaplarını incelemek isteyenler aşağıdaki linki tıklayabilirler.



Rüzgarla Gelen




Ephesus Yayıncılıktan çıkan kitabın arka kapak yazısı;


Bommarito kız kardeşlerin annesi River'ın açık kalp ameliyatı olması gerekmektedir. Aile pastanesini işletmeleri, erkek kardeşleri ve rahatsız olan büyükannelerine bakmaları için onlara evde ihtiyaç vardır.

Ama eve dönüş, sırları ve Bommarito'ların gömülü tutmayı tercih ettikleri acıları...

Isabelle'in kaçışı ve erkeklerle yaşadığı ilişkileri, Janie'nin obsesif kompulsif rahatsızlığı ve Cecilia'nın kendine zarar veren öfkesi açığa çıkarmaya başlar. Henry'ye göz kulak olmak ve iş yapmayan pastanelerini kurtarmak için birlikte çalışan Isabelle ve kız kardeşleri, varlığından hiç haberdar olmadıkları sorulara yanıtlar, çocukluk yaralarını sarmak için beklenmedik yollar ve mutluluk konusunda şaşırtıcı yeni şanslar yakalama cesaretini bulmaya başlar.

Dokunaklı, komik ve Bommarito kız kardeşlerinin nefis dev top kekleri kadar karşı koyulmaz olan Rüzgârla Gelen, aile ile affetme, anneler ile kızları ve en değerli şeylere hâlâ sımsıkı tutunurken ileri bakma bilgeliğini edinme hakkında bir roman.

"Dayanıklılığa, uzlaşmaya ve değişime dair bir öykü."
-The Sunday Oregonian-

"Lamb zarafeti, mizahı ve affediciliği kesinlikle karşı koyulamaz biçimde anlatıyor."
-Publishers Weekly-


"Terms of Entertainment, Ya Ya Sisterhood ve Steel Magnolias filmlerini sevdiyseniz, Rüzgârla Gelen'i de seveceksiniz. Cathy Lamb gitgide daha iyi bir romancı haline geliyor."
-The Three Tomatoes Book Club-





















Gizli Gelin ve Diane Haeger

Kitap okumayı çok seviyorum ama tarih kitaplarını okumak, nasıl desem, ruhumu okşuyor. Bu yüzden hiç bir tarih kitabına kötüdür diyemem. Ama Gizli Gelin kötü diye sınıflandırılacak bir kategoride de değil tabi. Çok yalın anlatılmış, romantik, entrika ve tarih dolu... 

Bu kitabı, tarih okumak isteyen ama zorlanırım diye korkanlara önerebilirim. Gizli Gelin hem İngiltere tarihine başlangıç yapılabilinecek hem de sıkılmadan okunabilecek bir kitap. Diğer taraftan daha önce VIII. Henry hakkında okuyanlara, İngiltere'nin, bir kadına aşkı pahasına kendi kilisesini kuran kralını, ona kafa tutabilecek kadar cesur ve aşık kız kardeşi Mary Tudor'un gözleri ile izlemelerinin farklı bir bakış açısı katacağını ve bu yüzden mutlaka okumalarını tavsiye edebilirim.


Diane Haeger
















Klinik Psikoloji doktorası yaparken ani bir kararla yazarlığa soyunan Diane Haeger, çok sayıda tarihi romana imzasını attı. Yazar kocası ve çocuklarıyla birlikte California'da yaşıyor. 

Not: Yazarın dilimize çevrilmiş iki kitabı bulunmaktadır. Biri Artemis Yayınlarına ait Gizli Gelin, diğeri ise Can Yayınlarına ait Yakut Yüzük. Arka kapak yazısına yer vermek istiyorum. Çünkü bayağı ilgi çekici bir kitap gibi gözüküyor. Eğer aramızda okuyanlar varsa beni bilgilendirirse sevinirim. Yorumlarınızı bekliyorum.


Yakut Yüzük


















Tanıtım Yazısı;

Yıl 1520. Kutsal Roma kenti, ününün doruğundayken ansızın ölen sevgili ressamı Raffaello'nun yasını tutmaktadır. O günlerde genç bir kadın, Roma yakınlarındaki bir manastıra sığınmak ister. Bu kadın, bir fırıncının kızı ve Raffaello'nun sevgilisi Margherita Luti'dir. Raffaello'nun pek çok Meryem Ana tablosuna modellik yapmış olan Margherita, Vatikan Kilisesi'nin hışmına uğramıştır...

Son yıllarda yapılan bir restorasyon çalışması, Rönesans'ın büyük ustası Raffaello'nun "Fırıncı Kız" tablosundaki genç kadının parmağındaki yüzüğün sonradan silindiğini ortaya çıkarmıştı. Tarihçilerin araştırmaları da, Raffaello ile Margherita'nın evlenmiş, ama Kilise'nin hışmından korunmak için bunu gizlemiş olabileceklerini gösteriyor. Diane Haeger, yeni romanı Yakut Yüzük'te, bu buluştan yola çıkarak, Raffaello ile son sevgilisi Margherita'nın tutku ve acı dolu aşk hikâyesini anlatıyor. Yakut Yüzük, İtalyan Rönesansı'nın görkemli olduğu kadar entrikalarla dolu dünyasında geçen usta işi bir tarihsel roman.


Gizli Gelin

















Artemis Yayınlarından çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Tahtın gölgesinde imkânsız bir aşk...

VIII. Henry, küçük kızkardeşi Mary Tudor'u taparcasına seviyordu. Ama sevgisi onu, Mary'yi politik emellerine alet etmekten alıkoymadı. Mary, Fransa'nın yaşlı ve hasta kralıyla evlenmeliydi! Bir Tudor olarak aşk evliliği yapamayacağını bilen Mary, Henry'nin en yakın arkadaşı Charles Brandon'a çaresizce aşıktı. Ancak kendine ait hiçbir mal varlığı olmayan yetim Charles'ın hiç şansı yoktu. Mary'nin de zoraki izdivacından önce, ağabeyi Henry'den tek bir söz almaktan başka seçeneği kalmamıştı. Acaba Henry kızkardeşine verdiği sözü tutabilecek miydi?

Ancak tek bir kadın, Mary, VIII. Henry'ye başkaldırmasına rağmen hayatta kalabilirdi.

Acımasız Kral VIII. Henry'nin dikkafalı kızkardeşi Mary Tudor her zaman Ağabeyinin gözdesi olmuştu. Ama şimdi Mary, önemli bir siyasi pazarlık aracıydı. Yaşlı ve hasta Fransa Kralı Louis'ye sunulunca, kaderine razı olmuştu. Ama önce ağabeyinden bir söz aldı: Yaşlı kral öldüğünde, evleneceği adamı kendisi seçecekti. İçten içe gizli tutkuları olan Mary, zekası, cesareti ve cüretiyle kaderine karşı gelmekte kararlıydı.

Gizli Gelin, yüreğine sadık kalarak hayatını tıpkı kral ağabeyi gibi kendi kurallarıyla yaşamak isteyen sıradışı bir kadının zafer dolu hikayesi.

"Etkileyici... Haeger, tarihi ve yasak ilişkileri kusursuz bir biçimde dengeliyor."
-Publishers Weekly-

28 Haziran 2013 Cuma

Senden Önce Ben ve Jojo Moyes

Uzun zamandır zevk ile bir kitap okumadınız mı? İşte bu kitap tam size göre. 

Sizi en başından itibaren sayfaların arasına mahkum edecek, yer yer üzecek yer yer gülümsetecek ama sonuna geldiğinizde ve kitabın son satırlarını okuduğunuzda etkisinden kurtulamayacağınız, düşünmenize ve bazı düşüncelerinizi değiştirmenize neden olacak müthiş bir kitap.

Bana çok şeyler katan bir kitap oldu. Sizin için de öyle olacağına eminim. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında kahramanların birbirlerine aşık olmalarını ve öykülerinin mutlu sonla bitmesini bu kadar dilediğim başka bir kitap olmadığını söyleyebilirim. 

Bu yıl okuduklarım arasında favorilerimden biri. Hem çok eğlendim hem de dediğim gibi çok düşündüm. Okunması çok keyifliydi. İşlenen konu trajik olsa da bunu hiçbir zaman direk yansıtmıyor. Yazarın kalemi de çok iyi, çeviri de. Yani kısacası tavsiyemdir.


Jojo Moyes



Jojo Moyes 1969 yılında doğdu ve Londra'da büyüdü. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 2002 yılında yayınlanan ilk kitabından bu yana tüm zamanını roman yazmaya ayırmıştı. Kocası, gazeteci Arthur ve üç çocuğu ile birlikte Essex'de bir çiftlikte yaşıyor.


Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgi almak ve şu ana kadar yayınlanmış kitaplarını incelemek isteyenler alttaki linki tıklasın.




Senden Önce Ben




Pegasus Yayınlarından çıkan kitabın arkada kapak yazısı;

Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...

Yaşamın ince detayları Lou'dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...

Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.

Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou'nun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?

Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün...


"Sakin Son Bölümleri Otobüste Giderken Okumayın. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz."
Tracy Williams

"Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz."
Dooster

"Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor."
The Independent

"Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap."
Gill B.

"Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz."
Romantic Book Lover


Kitabın sayfaları arasında biraz gezinmeye ne dersiniz;

"Pekala Bayan Clark... Daha önce hiç kötürüm hastalarla çalışma deneyiminiz oldu mu?"
"Hayır."
"Uzun zamandır mı bakıcılık yapıyorsunuz?"
"Eee... Aslında hiç bakıcılık yapmadım," dedim ve sanki Syed'ın kulağıma eğilip fısıldadığını duyar gibi, "Ama eminim öğrenebilirim," dedim.
"Kötürüm ne demek biliyor musunuz?"
Bir an duraksadım. "Tekerlekli sandalyeye mahkum olmak mı?"
"Sanırım bir anlamda öyle. Çeşitli dereceleri var, ama burada bacakları hiç kullanamamaktan bahsediyoruz. Ellerini ve kollarını ise sınırlı derecede oynatabiliyor. Bu seni rahatsız eder mi?"
"Açıkçası onu edebileceği kadar etmez." Zorla gülümsemiştim ama Bayan Traynor'un yüzü ifadesizdi.
"Özür dilerim, öyle demek..."
"Araba kullanabilir musunuz Bayan Clark?"
"Evet."
"Ehliyetinizde bir ceza var mı?"
Başımı hayır anlamında salladım.
Camilla Traynor listedeki bir şeyi işaretledi.
"Kaç yaşındasınız?"
"Yirmi altı."
"Bir önceki işinizde altı yıl çalışmışsınız."
"Evet, sizde referans mektubumun bir kopyası olmalı."
Kadın, "Hımmm..." diyerek mektubu yukarı kaldırdı ve gözlerini kısarak baktı." Bir önceki işvereniniz sizden 'sıcak, konuşkan ve hayat kurtarıcı' biri olarak bahsediyor."
"Evet, ona bir hayli yardımcı oldum."
Yine ayni ifadesiz yüz.
İçimden, Cehennemin dibi, dedim.
Sanki üzerimde bir inceleme yürütülüyor gibiydi. fakat bunu iyi bir şekilde yaptığı söylenemezdi. Annemin gömleği birden gözüme ucuz görünmeye başlamıştı; sentetik iplikler cılız ışığın altında parlıyordu. Bunların yerine en sade pantolonumu ve gömleğimi giymeliydim. Bu takım haricindeki her şey olabilirdi. 
............................................................................................

"Yapmamı istediğin bir şey..." diye söze başladım, ama görünürde kimse yoktu.
Oda boştu.
O an gürültüyü duydum. Koridora doğru koşarken parçalanan camların ardından gelen başka bir gürültü duydum. Ses Will'in yatak odasından geliyordu. Aman Tanrım, kendisine bir şey yapmasına izin verme lütfen. Paniğe kapıldım. Bayan Traynor'un uyarısı matkapla beynimi deler gibiydi; Will'i on beş dakikadan fazla yalnız bırakma demişti.

............................................................................................

O akşam bir şey oldu. Işıklar kısılmış, küçük masamız daha az dikkat çekici hale gelmişti. Yoğun çiçek kokuları akşam rüzgarıyla etrafa yayılıyordu. Belki burası akla gelen en son yerdi, ama hepimiz müzik, şarap ve dans eşliğinde gerçekten de keyif almaya başlamıştık. Will'i hiç bu kadar rahat görmemiştim. Mary ve benim aramda duruyor, onunla konuşuyor ve gülümsüyordu. Hayatından öyle memnun görünüyordu ki ona yönelebilecek acı dolu ya da olumsuz bakışları kendisinden uzaklaştırıyordu. Şalımı omuzlarımdan indirmemi ve dik oturmamı söyledi. Ben de onun ceketini çıkartıp kravatını gevşettim ve ikimiz de dans edenlere bakarken kıkırdamamak için kendimizi zor tuttuk. Bu şatafatlı insanların danslarını görünce nasıl rahatladığımı anlatamam. Gerçekten elektrik verilmiş gibiydiler. Kadınlar yıldızlara doğru parmaklarını uzatıp küçük hareketler yapıyor, kıvırırken bile olağanüstü kontrollü görünüyorlardı.

............................................................................................

Bir sonraki dans için pist boşaldığında kendimi, "Ne dersin Will? Beni bir iki kez döndürmek ister misin? derken buldum.
"Ne?"
"Haydi ama! Şu adilere konuşacak bir şeyler verelim."
Mary kadehini kaldırarak, "Ah harika olur!" dedi. "Şahane hareket."
Ona seçme şansı bırakmamıştım. Dikkatli bir şekilde Will'in kucağına oturdum ve kollarımı boynuna dolayıp kendimi yerleştirdim. Bir dakika durup gözlerimin içine baktı, sanki beni reddedip reddedemeyeceğini düşünüyordu. Sonra şaşırtıcı bir şekilde bizi dans pistine sürdü ve aynalı toplardan yansıyan ışıkların altında küçük daireler çizmeye başladı.
Bir yandan ne yaptığının farkındaydım, bir yandan da çılgın gibi hissediyordum. Öyle bir açıyla oturuyordum ki elbisem neredeyse kalçalarıma kadar açılmıştı.
Will kulağıma, "Bırak kalsın," diye fısıldadı.
"Bu biraz..."
"Haydi, Clark. Beni yarı yolda bırakma."
Gözlerimi kapattım ve kollarımı boynuna doladım. Yanağım onunkine yaslanmıştı. Tıraş losyonunun limon kokusunu içime çekiyordum. Müzikle birlikte mırıldandığını hissedebiliyordum.



26 Haziran 2013 Çarşamba

Aşkın Baharına Uyanmak ve Julia London

Aşkın Baharına Uyanmak, yazarın okuduğum üçüncü kitabı. Daha ilk kitabını bir günün içinde gözümü kırpmadan okuyup bitirdiğimde bu yazarı en favori yazarlarım arasında üst sıralara yerleştirdiğimi söylemeliyim. İkinci kitabını okurken ne kadar isabetli bir karar verdiğimi düşünmüştüm ve şimdi de Aşkın Baharına Uyanmak adı kitabı okurken bu fikrimin asla ama asla değişmeyeceğine kanaat getirdim.

Hazır olun. Masalsı anlatımı ile okurken kelimeler sizi kitabın içine çekecek. Yüreğinizin en derinliklerine, kimsenin bilmediği kör noktalara dokunacak. Bu kitabı o kadar benimseyecek ve içinize sindireceksiniz ki birkaç gün kendinize gelemeyeceksiniz.

Keyifli, coşkulu, tutkulu, aşk dolu bir kitap okumak istiyorsanız hemen alın ve başlayın derim.


Julia London














Asıl adı Dinah Dinwiddie olan yazar Teksas'ta bir çiftlikte doğup büyümüştür. Washington D.C.'de üniversiteden mezun olmuş ve orada çalışmıştır. Amerika'yı ve Avrupa'yı gezdikten sonra tekrar Teksas'a geri dönmüştür.

Yazar New York Times and USA Today'de en çok satanlar listesine girmeyi başarmış ve historical romance türündeki kitaplarıyla listelerden inmeyen biri olmuştur. 4 kez RITA'ya aday olan yazar halen Teksas'ta eşiyle beraber yaşamaktadır.

Yazar hakkında detaylı bilgi almak isteyenler alttaki linki tıklayarak yazarın sayfasını ziyaret edebilirler.




Aşkın Baharına Uyanmak
















Martı Yayınlarından çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Mutlu olmanın hayalini kuran 2 insanın imkânsız aşkı…

Hayatın zorluklarıyla erken yaşta tanışan Lauren, ailesini kaybettikten sonra sorumsuz amcasının baskısıyla zengin 1 kontla evlenir. Kontun ölümüyle kendisine kalan mirasa bile dokunmayan Lauren her şeyi bırakarak evine döner, ancak geride bıraktıkları ona huzur vermemekte kararlıdır.

Kardeşinin ölümü üzerine dük olan Alex, kendi gibi olamadığı bir hayatı yaşamaya mecbur kalır. Ancak benimseyemediği bu hayata daha fazla dayanamayan Alex oyunun kurallarını bozmanın peşine düşer, 1 de imkânsız aşkının…

Julia London hayranlık uyandıran üslubuyla âşık olmanın ne denli müthiş,büyüleyici aynı zamanda acı olduğu gerçeğini 1 kez daha hatırlatıyor.

“Bu kitabı okuduktan sonra yaşadığınız yoğun duygusallığın üstesinden gelmek için kendinize zaman vermelisiniz! Julia Londonın güçlü kalemi sizlere daha önce hiç hissetmediğiniz duyguları yaşatacak.”
Publishers Weekly

“Çok farklı 2 insanı buluşturan tek neden, aşkın karşı konulmaz gücüdür. Aşkın Baharına Uyanmak bu gerçeği anlaşılabilir kılan etkileyici bir roman.”
Booklist

“Julia Londonın gerçeğe bürünen karakterleri, hayatlarındaki seçimleriyle okuyucuları kimi zaman hüzünlendirirken kimi zaman da gülümsetmeyi başarıyor.”
Romantic Times



25 Haziran 2013 Salı

Doğum Lekesi ve Caragh M. O'Brien

Bu kitabın arka kapak yazısını okuduğumda ne kadar heyecenlandığımı anlatamam. Uzun zamandan sonra hevesle elime aldığım ve bir günün içinde bitirdiğim ender kitaplardan. 
Doğum Lekesi inanılmaz sürükleyici, merak uyandırıcı bir kitap. Açlık Oyunları serisini veya Evrenin Ötesi gibi kitapları seviyorsanız Doğum Lekesini de seveceğinizin garantisini verebilirim. Ben serinin devamını midemde bir ağrı ile bekliyorum. Umarım Martı Yayınları bizi çok bekletmez.

Caragh M. O'Brien

















Genç yetişkinler için yazdığı karşı ütopik romanlarıyla tüm dünyada büyük ilgi uyandıran yazar, Williams Koleji'nin ardından Johns Hopkins Üniversitesi'nde eğitimini tamamladı. Kocasıyla beraber, iki oğlu ve bir kızıyla yaşıyor. Birkaç yıl önce Connecticut'tan Kaliforniya'ya ülkeyi baştan başa geçerken, güney eyaletlerindeki kuraklık, iklim değişimi gerçekten vurduğu zaman Amerika'ya neler olacağını düşünmeye sevk etmiş yazarı.

"Kanada'yı topraklarımıza katıp kuzeye taşınabileceğimizi düşündüm. Çok hoş bir fikir değildi ve kriz anında politika ve gücün nasıl evrileceğine dair endişelerin kıvılcımı oldu. Bebekleri de işin içine dahil edince Gaia'nın hikayesinin başlangıcına sahip oldum." diyor.


Nasıl yazar olduğuna gelirsek şayet şu sözlerle anlatıyor;

"İnsanlar nasıl yazar olduğumu soruyor, cevap yavaş ve basit. Kitaplarla dolu kızlık çağımı, en yakın arkadaşım olan komşumla olan ilişkimi, çılgın ve müzikal altı kardeşimi, kocama ve afacan çocuklarıma olan aşkımı, belirli kayıp ve korkuları, yazı yazmak ve öğretmekle harcadığım yılları ele alın ve beni bir bilgisayarla kanepeye oturtun. Elimden gelenin en iyisini yazmaya çalışırım."


Gaia'nın hikayesinin ilk taslağını Tiburon, Kaliforniya'da Sabbatta yazmış ve ne zaman tıkansa uzun yürüyüşlere çıkarmış.
  
Aşağıda Doğum Lekesi'nin aldığı ödüller ve başarılar yer alıyor.
 

Amelia Bloomer List 2011 Recommended feminist reading, ages 0-18
Arkansas Teen Book Award List (2012) Teens vote for their favorite YA novel.
Beehive Young Adults' Book Award Nominee (2012) Utah teens vote for their favorite YA novel.
Cybils Young Adult Fantasy/Science Fiction Awards Nominee 2010
Georgia Peach Book Awards Nominee (2011-2012) Teen readers vote for their favorite YA novel.
Junior Library Guild Selection
Rhode Island Teen Book Awards Nominee 2012 Teen readers vote for their favorite YA novel.
Tayshas Reading List 2011 Texas Library Association picks for teens
YALSA Best Fiction for Young Adults 2011 99 picks by the YA unit of the American Library Association


 
Birthmark serisini sırayla ;






Yazar hakkındaki bilgiler aşağıda verilen adresten alıntıdır.

http://raflarinarasindan.blogspot.com/2013/06/blog-tur-dogum-lekesi-caragh-m-obrien.html


DOĞUM LEKESİ YAZARI CARAGH M: O'BRIEN İLE SÖYLEŞİ

Kitap Oburları: Merhaba Caragh, öncelikle bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğin için teşekkürler.
Caragh M. O’Brien: Öncelikle bizimle söyleşi yapmak istediğiniz için teşekkürler. Doğum Lekesi’ni umarım beğenerek okumuşsunuzdur.

Kitap Oburları: Neden genç yetişkin kitapları?
Caragh M. O’Brien: Aslında bu yola bir genç yetişkin romanı yazayım diye çıkmadım. Elimden gelenin en iyisini yaptığımı düşündüğümde ortaya çıkan roman bu türe denk geldi sadece. Romanın merkezinde 16 yaşındaki bir ebe olan Gaia olduğundan editörüm bu romanın hedef kitlesinin genç yetişkinler olacağını söyledi. Ben de editörümü dinledim ama sonrasında gördük ki kitabı yetişkinler de okudu ve sevdi.

Kitap Oburları: Genç yetişkin türünde yazmanın en zor tarafı nedir?
Caragh M. O’Brien: Sanırım en zor kısmı kendiniz genç yetişkin değilken bir genç yetişkin nasıl davranır, nasıl tepki verir diye kurgulamak. Günlük hayatımda gönüllü katıldığım aktivitelerde pek çok genç yetişkin şair ve yazarla vakit geçirmek işimi biraz kolaylaştırdı. Kalabalık bir ailemin olması da bir başka avantaj oldu benim için. 

Kitap Oburları: Doğum Lekesi’ni yazmaya başladığınızda nasıl bitireceğinizi biliyor muydunuz, yoksa, olaylar yazdıkça mı gelişti?
Caragh M. O’Brien: Kitabı yazmaya başladığımda nasıl sonlandıracağımı aşağı yukarı biliyordum ama romanı son haline getirene kadar üzerinde çalıştığım taslak 10’dan fazla revizyona uğradı.

Kitap Oburları: En çok günün hangi saatlerinde yazmayı seviyorsunuz?
Caragh M. O’Brien: Özellikle tercih ettiğim bir saat yok. Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde yazabilirim.

Kitap Oburları: Romanınızın herhangi bir bölümünü yazmak için bilgisayar karşısına geçtiğinizde planladığınızın tamamen dışında şeyler yazdığınız oluyor mu? Yazarken kafanızdaki kurgunun değil de yarattığınız karakterlerin romanın ilerleyişini belirlediği zamanlar oluyor mu?
Caragh M. O’Brien: Kesinlikle. Karakterlerim ve ben bir takımız ve karakterlerimin beni şaşırtacağına güvenerek yazıyorum biraz da. Böyle olmasa yazmanın keyfi de kaçabilir sanki. Bu arada bu sorular bana senin de bir yazar adayı olduğunu düşündürttü.
Kitap Oburları (Pınar): Çoğunluğun sesiyim sadece. Şimdiye kadar hiç yazma girişimim olmadı.

Kitap Oburları: En çok ne tür müzik eşliğinde yazmayı seviyorsunuz?
Caragh M. O’Brien: O günkü ruh halime göre değişiyor ama en sık dinlediklerim Eric Whitacre, The Lumineers, Bonnie Raitt ve James Taylor.

Kitap Oburları: Doğum Lekesi’nde değişiklik yapmak şansınız olsa değişiklik yapar mıydınız? Neyi değiştirdiniz?
Caragh M. O’Brien: Tek kelimesine dokunmazdım. Ben romanı tamamladığımda artık romanın benimle bağı koptu. Doğum Lekesi’nin ayrı bir hayatı var şimdi. Bu arada şu an yazmakta olduğum romanı değiştirmekle meşgulüm şu an.

Kitap Oburları: Nerelerde yazmayı tercih ediyorsunuz? Sevdiğiniz belli bir yer var mı?
Caragh M. O’Brien: Evin içinde güneş vuran herhangi bir kanepe üzerinde.

Kitap Oburları: Yazarken tıkandığınızda ne yapıyorsunuz?
Caragh M. O’Brien: Bir yazarın tıkanması gerçekten çok sancılı bir süreç. Çünkü hiçbir zaman bu tıkanmanın ne kadar süreceğini tahmin edemiyorsunuz. Böyle zamanlarda ben hiç bir şekilde yazmaya ara vermiyorum. O an üzerinde çalıştığım romanla ilgili olsun olmasın devamlı bir şeyler karalıyorum. Genelde son yazdığım birkaç sayfayı okumadan silip baştan yazmaya çalışıyorum. Gündüzleri peş peşe yazamadığım dönemlerde kendimi gündelik işlere verip geceleri yazmayı deniyorum. Az önce de söyledim, tekrar yinelemek istiyorum. Hiç bir şekilde “yazma” sürecine ara vermiyorum. Ara vermeniz durumunda geri dönmek tahmin ettiğinizden zor olabilir ve uzun sürebilir. Geçmişte bunu da yaşadım ve dersimi aldım.

Kitap Oburları: Kitap yazmak isteyen okuyucularınız için önerileriniz nelerdir?
Caragh M. O’Brien: Önerim çok basit: Size zevk veren, hoşunuza giden her konuda yazın.

Kitap Oburları: Son olarak, Türk okurlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Caragh M. O’Brien: Kitaplarım kendi ülkem dışında bir ülkede her yayınlandığında sanki ilk kitabım satışa çıkmış gibi heyecanlanıyorum. Bu heyecanıma daha da heyecan katacak bir durumda Türkiye’ye gelebilmem olurdu herhalde. Bu keyifli söyleşi için tekrar çok teşekkürler.


Bu söyleşi altta verilen linkten alıntıdır.

http://pinucciasbooks.blogspot.com/2013/06/blog-tur-dogum-lekesi-caragh-m-obrien.html

Söyleşiyi yapan sayfanın linki ise; https://www.facebook.com/KitapOburlari



Doğum Lekesi

















Kitabın arka kapak yazısı;

Geçmişten gelen bir işaret geleceği belirlyecek!

Geleceğin dünyasında insanoğlu ikiye bölünmüştür.

Bir yanda son derece ihtişamlı ve korunaklı hayatlar yaşayan üstün bir ırk, diğer yanda bu ırkın varlığını sürdürmek için görevlendirilmiş, zor koşullar altında yaşayan ötekiler...

Yüzündeki çirkin yara izi yüzünden kusursuzların dünyasından ucube olarak dışlanan bir kız, bu üstün ırkın bilinmeyen gerçeklerini ortaya çıkaracak bir güce sahiptir; çünkü geleceğin kaderi, bu kıza ait eski ve gizemli bir kurdelenin ucundadır...


“Gelecek zamanda ikiye bölünmüş insanlığın başından geçenleri okurken, kendinizi karanlık ve merak uyandıran bir hikâyenin içinde bulacaksınız.”
Publishers Weekly
 

“Caragh M. O’Brien daha önce karşılaşmadığınız bir dünyanın kapılarını aralıyor. Karşı ütopya olarak kurguladığı Doğum Lekesi bu türü seven okuyucular için eşsiz ve adeta nefes kesici.”
Booklist

“Bu muhteşem serüven hızlı temposu, yetenekli karakteri ve birkaç sürprizi sayesinde hareketli ve kışkırtıcı bir okuma.”
Good Choice


Yazar hakkında bilgi almak için sitelerde dolaşırken kesinlikle katıldığım bir fikre rastladım ve altta adresini vererek sizlerle paylaşmak istedim.

Son olarak okuyanlar kitabın Nazi Almanya'sı ile benzerlik gösterdiğini fark edecektir. Nazi Almanya'sında üstün ırkı yaratmak için küçük bir kusuru olan insanlar bile dışlamıştır. Ve aynı kitaptaki gibi insanların en çok bulunmak istediği yer yerleşim bölgesi -Anklav-dir. Bir yerlerde yazarın bundan etkilendiğini okumuştum. Bakalım serinin 2. kitabı nasıl devam edecek :)

http://mirielenda.blogspot.com/2013/06/blog-tur-dogum-lekesi-caragh-m-obrien.html