20 Mart 2013 Çarşamba

Umut Işığım ve Matthew Quick

Umut Işığım kolay okunabilen, akıcı bir kitap. Bir tek baş kahramanımızın ve babasının taraftarı oldukları  Eagles maç yorumları ve tezahüratlarından baygınlık geçirme raddesine geldiğimi, bunun dışında zevkle okuduğumu ve son sayfalara kadar olayların nasıl yol alacağını merakla takip ettiğimi söyleyebilirim.

Matthew Quick













Öğretmenlikten ve Philadelphia'dan ayrıldığı altı ay içinde Matthew Quick Peru Amazonları'ndan aşağı inip sırt çantasıyla Afrika'nın güneyini dolaştı, karlı Büyük Kanyon'un dibinde yürüdü, bu arada kendini aradı ve sonunda bütün zamanını yazmaya ayırdı.

Matthew Quick, Goddard Kolesi'nde yaratıcı yazarlık dalında lisansüstü güzel sanatlar okudu. Bugünlerde yine Philadelphia'da ailesi ve tazısıyla birlikte yaşıyor.

Umut Işığım
















Feniks Kitap'ın Umut Işığım için yayınladığı tanıtım yazısı;

Pat Peoples ile tanışın.
Pat'in iyimserliğe dair bir teorisi var: Hayatının, yapımcılığını Tanrının üstlendiği bir film olduğuna inanıyor. Ve mutlu sona ulaşması için Tanrı ona fiziksel olarak formda olmasını, duygusal açıdansa kitap okumasını emrediyor; bunun karşılığında ayrıldığı karısı Nikki'nin ona geri dönmesini sağlayacak. (Pat'in uzun yıllar bir akıl hastanesinde yattığını söylersek umarız şaşırmazsınız.)

Umut Işığım, bir adamın hafızasını yeniden kazanmaya çalışırken karısının ihanetiyle yüzleşmek zorunda kalmasına dair gürültücü ve keskin hikâyesini anlatıyor. Matthew Quick bizi Pat'in zihninde dolaştırıyor, hünerli kalemiyle bize onun sevimli olduğu kadar çarpık bakış açısıyla bambaşka bir dünya gösteriyor. Bu dokunaklı ve eğlenceli roman, depresyon ve aşka çok farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak.

"Matthew Quick doğal bir hikâyeci. Umut Işığım'da dürüst, zeki ve tutkulu bir anlatımla, okuyucusunu iyimserlik fırtınasının kucağına atıyor. Bu roman kendimizi iyileştirebilmemiz için bir hediye niteliğinde."
-Roland Merullo, In Revere, In Those Days romanının yazarı-

"Eğlenceli ve yürekten hissediliyor, üstelik orijinal bir roman. Bu harika roman gerçek bir yetenek tarafından yazıldı."
-Martin Clark, The Many Aspects of Mobile Home Living ve The Legal Limit kitaplarının yazarı-

"Quick tam on ikiden vuruyor."
- Bill Lyon, The Philadelphia Inquirer-

'Dokunaklı ve eğlenceli bir ilk roman' Sıradışı hikâyesiyle okuyanı coşturacak her şeye sahip."
-Publishers Weekly-

"Matthew Quick, Umut Işığım'la resmen bir gönül yarası açıyor."
-Kirkus Reviews-

"Cesur bir ilk roman" Quick sayfaları öylesine absürd bir zeka ve gerçek duygularla dolduruyor ki alışılmadık kahramanı için heyecanlanmamak mümkün değil."
-Allison Lynn, People-


Son olarak kitabın uyarlaması olan filmden bahsetmek istiyorum. Umut Işığım (Silver Linings Playbook), David O. Russell'in yönettiği ABD romantik komedi- drama filmi. Filmde başrol oyuncuları olarak, Bradley Cooper, Jennifer Laweence, Robert De Niro, Jacki Weaver, Chris Tucker ve Anupam Kher rol almaktadır.
Filmin prömiyeri 6-8 Eylül 2012 tarihleri arasında yapılarak, Toronto Uluslararası Film Festivali'nde önemli başarılar elde etti ve çok sayıda ödül kazandı. 16 Kasım 2012 tarihinde ise ABD'de piyasaya sunuldu.













Aslında aldığı ödüllerden sonra olumsuz yorum yapmak çok zor ama  kitabı okuduktan sonra filmi izleyenler de biliyordur. Tam bir hayal kırıklığıydı. Kitap ile film, ana hatlar dışında birbirinden çok farklıydı. Kitabın son sayfalarında öğrendiğimiz bir gerçek filmin ilk sahnelerinde açıklanıyordu. (ki bence işin süprizi bozuldu)
Not: Bu bilgi kitabın tanıtım yazısında veriliyordu ama benim gibi direk kitabı okuyan biri için tahmin edilebilen bir durum olsa da kitabın sonuna kadar bir soru işaretinin var olmasını sağlıyordu.

Kitabın büyük çoğunluğunu tutan Eagles taraftarlığı, film de neredeyse önemsiz birkaç yerde geçiyordu.(Aslında bu biraz iyiydi) Üstelik aile ilişkileri tamamen farklı verilmişti. Ayrıca kitabın sonu bile film de bambaşka anlatılmıştı. Yani kısacası kitabı okuduktan sonra filmi izleyince beğenmedim. Kitapta ara ara verilen ince mesajlar, duygusal yoğunluklar, komik anlar, çaresizlik ve umut hissi film de o kadar iyi verilmemişti. Türkçe alyazılı olarak izledim. Şimdi söyleyeceğim belki çeviriden kaynaklanan bir yetersizlikten meydana gelmiş de olabilir ama konuşmalar arasında kopukluk hissettim. Konuşulanlar sanki birbirleri ile bağlantılı değildi. Alakasız yerlerde geçişler vardı. Daha romantik bir duygu ortaya çıkarmaya çalışmışlar, bence olmamış. Yani ben beğenmedim.

Ama filmi kitabı okumadan izleseydim sırf yetenekli oyuncuları için 'iyiydi' diyebilirdim.

19 Mart 2013 Salı

Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulu ve Melissa Senate

Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulu.... Sımsıcak bir kitaptı. Sayfaları çevirirken kelimelerin sizi sarıp sarmalacağını hissedeceksiniz. Karakterleri gerçekten çok seveceksiniz ve onların yaşamlarından kendinizden veya çevrenizdeki insanlardan birçok örnek bulacaksınız. Onlar size çok şey öğretecek. En başta yemek pişirirken içine, kalbinizden bir dilek de katmanız gerektiğini öğreneceksiniz. Baş karakterin mücadelesine, hırsına, emeğine, gücüne hayran kalacaksınız. Akıcı ve hızlı ilerleyen bir kitap. Okurken yüzünüzden gülümseme eksik olmayacak emin olabilirsiniz.

Melissa Sanete















Uzun yıllar bir yayınevinde editörlük yaptıktan sonra yazarlığa adım atan Melissa Senate'nin birçok kitabı bulunmaktadır. Çocukluğunda Amerika'nın pek çok eyaletini dolaşma fırsatı yakalayan, on dört yıllık New York macerasından sonra Boston'un sahil kasabalarından birine yerleşen Senate, yazarlığa devam etmektedir.

Yazar hakkında daha çok bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki linki tıklayarak yazarın websitesine göz atabilirler.

http://www.melissasenate.com/


Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulu
















Martı Yayınlarının her kitabı gibi göz çarpıcı bir kapağa sahip kitabın arka kapak yazısı;

Bir tutam hüzünlü hatıra, bir tutam tutkulu dilek ve ortaya çıkan muhteşem bir lezzet...

Holly, aşk ve iş hayatında yaşadığı sorunlardan kaçmak için bir sığınak gibi gördüğü Mavi Yengeç Adasındaki Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulunu işleten büyükannesinin yanına döner. Kısa süre sonra çok sevdiği büyükannesinin ölümüyle ona sunulan yeni hayata sımsıkı sarılır. Fal bakma yeteneği ve muhteşem yemekleriyle adada oldukça ün yapmış büyükannesinin bu mirası, Holly'nin tutunacağı güçlü bir dal gibidir. Bu görev aynı zamanda büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir; ada halkına umut dağıtıp yaşam gücü veren Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulunu ayakta tutmak zorundadır. Bu konuda yeteri kadar tecrübesi olmayan Holly'nin elinde ona yol gösterecek iki şey vardır; büyükannesinin dilek ve hatıralarla yarattığı, muhteşem yemeklerle dolu tarif defteri ile masalsı bir geçmişe ışık tutan günlüğü...

Aşk mutfağında hazırlanan, tarifinde hüzünlü bir hatıra ile tutkulu bir dileğin olduğu leziz bir yemeğe davetlisiniz.


Melissa Senate, leziz tatlar ve hatıralarla bezeli romanını samimi bir üslupla kaleme almış.  Aşk Tanrıçası'nın Yemek Okulu son günlerde okuyabileceğiniz en iyi romanlardan biri.
Library Journal

Kitabın konusu muhteşem bir İtalyan sosunu andırıyor: romanda kullanılan malzemeler bol ve lezzetli, karakterler oldukça derin ve etkileyici; ilk defa tadacağınız bir İtalyan yemeği gibi. Yanınıza bir kadeh şarap ve bir kâse dolusu spagetti almadan bu kitaba başlamamanızı öneriyoruz.
Barnes Noble

Melissa Senate, hüzünlü ve mutlu hatıraları o kadar güzel harmanlamış ki, okumaya doyamıyorsunuz adeta.
Publishers Weekly



18 Mart 2013 Pazartesi

Ölüm Patikası ve Tim Weaver

Ölüm Patikası nefes kesiciydi. Okurken ne kadar zevk aldığımı anlatamam. Bitmesin diye kitaba ara verip iki kitap bitirdikten sonra okumaya devam ettim. İnanılmazdı. O gerilim, heyecan, merak... Kesinlikle Tim Weaver favori yazarlarım arasında yerini almıştır. Hayran kaldım. Zekasına, düşüncelerine, karakterleri ve olayları yönlendirişine... Söyleyecek çok da kelime bulamıyorum. Mükemmeldi. Mutlaka okuyun.

Tim Weaver



Tim Weaver 1977 yılında doğmuştur. On sekiz yaşında okulu bıraktıkran sonra dergilerde yazmaya başladı. Sinema, televizyon, spor ve teknoloji konularında yazdığı yazılarla geliştirdiği başarılı bir kariyeri vardır. Evli ve bir çocuk babası olan yazar İngiltere'deki Bath kenti yakınlarında yaşamaktadır. Serinin birinci kitabı Paravan yazarın ilk kitabıdır.

Yazılarıyla ve kendisi ile ilgili detaylı bilgi için http://www.timweaverbooks.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Öüm Patikası
















Ephesus Yayınlarından çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Bir asır önce idam edilmiş azılı bir katili bugün görseniz ne yaparsınız?

Londra'da kaybolan ve bulunmayan genç kız ve kadınlar...
Bir ormanda, yer altındaki korkunç bir galeride mumyalanmış cesetler...

David Raker, altı aydır kayıp olan Megan'ı araştırdıkça, onun hakkında bildiği her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu fark eder. Kızın etrafındakiler ölmüştür. Diğerleri konuşamayacak kadar korkmaktadır ve Megan' ın sırrı, dedektifin hayatına mal olabilir. Çok geçmeden, ipuçları onu şehrin kıyısındaki bir ormana yönlendirir. Korkunç bir tarihe ev sahipliği yapan bir yer; bir zamanlar acımasız, sapkın bir seri katilin avlanma sahası.

Diğer adıyla, ölüm patikası.

"Cehennemi tadacaksınız".
-Guardian-


14 Mart 2013 Perşembe

Asi, İki Ateş Arasında ve Monica Mccarty

Asi ve İki Ateş Arasında adlı kitapları bir hafta arayla okudum. Yazarın iki ayrı serisinin ilk kitapları... İki kitap arasında neredeyse 300 yıllık bir fark var ve ayni klanın üzerinde geçiyor. Bunun dışında herhangi bir bağlantıları yok.
İskoç ailelerini, savaşçılarını ve tarihlerini okumayı çok seviyorum. Bu tarz kitapları okurken çıktığım yolculuk beni inanılmaz bir tatmine sürüklüyor. Tarihi romans okumayı seviyorum elbette ama benim asıl etkilendiğim  yaşam tarzları... Evlerini kalelerin yüksek duvarları ardına kurup, taş duvarlar ardında birbirlerine kenetlenerek her şeye rağmen yaşayışlarını sürdürmeleri, bir yandan zevkle iç çekmeme neden olurken bir yandan da yaşayışlarındaki zorluklarla mücadelerini kendimi onların yerine koyarak tabiri yerindeyse neredeyse acı çekerek okuyorum. Zamanımızın lüksleri ile geçmiş dönem atalarımızın ilkel sayılabilecek hayat şartları arasındaki farkı okudukça içimde kavga eden iki insan beliriyor. Biri, "Ne güzel zamanlarmış, saf ve doğal. Hayat dolu," derken diğeri de yüzünü buruşturup, "İğrenç, elektirik yok, su tesisatı yok, sıcak su yok. Isınmanın tek yolu da hayvan postlarına sarılıp yatmak," diyerek eleştirilerini sıralıyor. Yine de ara sıra kendimi o zamanlarda yaşarken hayal etmekten geri alamıyorum. Ama bir kadın olarak o zamanlarda yaşamının zorluklarını okuyarak öğrendiğim için, "Aman yok kalsın," demek çok cazip geliyor. Ancak at sırtında, özgürce seyehat edebileceğim ve yanımda benim için savaşan bir koruyucumun olduğu hayali de aklımdan kolayca gitmiyor.
Kısacası iki kitabı da kendimden geçerek okudum. Yazarın anlatımı da bir hayli sürükleyiciydi. Takip edeceğim yazarlar listeme girmekle birlikte, kesinlikle tavsiye edeceğim kitaplar listeme de girdi.

Monica Mccarty


Çoğu yazar gibi ben de her zaman okumayı çok sevdim. Kaliforniya'da büyüdüm. Liseden sonra Hukuk okumaya karar vermiştim. Okulun üçüncü yılında Karşılaştırmalı Hukuk Tarihi Dersi aldım ve İskoç Klan Sistemi ve Feodalizm hakkında bir yazı yazdım. O yıl İskoçya'ya aşık olduğum yıldı. Okulu bitirdikten sonra evlendim. Birkaç işte çalıştıktan sonra oturup yazmaya karar verdim.

Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler aşağıdaki linki tıklayarak yazarın websitesine erişim sağlayabilirler.



Asi

 

Koridor Yayıncılıktan çıkan kitabın arka kapak yazısı;

Onu kendine aşık etmek için yalnızca bir yılı vardır... Isabel MacDonald, amansız kavgaya bir son vermek için klanının en azılı düşmanı Rory MacLeod ile nişanlanmayı kabul eder. Ancak nişan onun kaleye ve biraz tahrikle kalbine girişini kolaylaştırmak için bir paravandır. Ne var ki haince planları hayranlık duyduğu her şeye sahip güçlü ve korkusuz bir Highland reisi olan Rory tarafından sınanır. Şimdi Isabel hep hayal ettiği mutluluğu, tam da ihanet etmesi gereken adamda bulmuş ve ihtirasın, intikamdan çok daha tehlikeli olabileceğini görmüştür.

Dostların yakınında olsun ama düşmanların daha da yakında... Rory'nin MacLeod klanının reisi olarak görevi açık ve nettir: Kralın emrine itaat edip MacDonald'ların kızı ile evlenmek şartları ise kendisi belirleyecektir. Rory nişanın yalnızca bir yıl sürmesine karar verip kızı ailesine teslim ettikten sonra başka biriyle evlilik yapmayı planlar. Fakat bu baştan çıkarıcı güzellikteki kadının, onun çelik gibi dirayetine meydan okuyacağını ve sert görünüşünün altında içten içe kaynayan dizginlenmemiş ihtirası ortaya çıkaracağını tahmin edemez.


İki Ateş Arasında

Koridor Yayıncılıktan çıkan kitabın arka kapak yazısı; 

Yıl 1305 Robert the Bruce, dünyanın en güçlü ordusunu oluşturmak ve İskoçya'yı İngiliz hakimiyetinden kurtarmak için, ülkenin en ücra köşelerinden ve Batı Adaları'ndan, her biri üstün yeteneklerle donatılmış on savaşçı seçer. Bu gizli orduya önderlik edebilecek tek bir kişi vardır: Muhteşem savaşçı Tor MacLeod.

Tor MacLeod'un ise İskoçya ile İngiltere arasındaki bir savaşta taraf olmaya hiç niyeti yoktu. Kendini klanına adamış bu özgür ruhlu adam, kimseye hesap vermekten hoşlanmazdı özellikle de bir kadına. Fakat babasıyla ittifak yapabilmek için sinsice koynuna giren ve onu kendisiyle evlenmek zorunda bırakan karısı yüzünden hiç istemediği olayların içine çekileceğinden habersizdi. Tor, onunla evlenmiş olabilirdi ama kalbini ele geçirmesine asla izin vermeyecekti.

Christina Fraser, sert görünümüne rağmen kocasının duygusuz biri olmadığını biliyordu. Onun yeniden birini sevebilmesi ve güvenebilmesi için her şeyini feda etmeye hazırdı. Tor'un kalbini kazanmaya çalışırken yaptığı dikkatsiz bir hareket, onları savaşın kıyısına sürüklediğinde ise Tor hayatının en zorlu mücadelesini verecekti: Çok geç olmadan karısını kurtarmak ve ona kalbini açmak.


13 Mart 2013 Çarşamba

Çünkü Seni Seviyorum ve Guillaume Musso

Guillaume Musso'ya ait ilk okuduğum kitap Kağıt Kız'dı. Gelişen olaylarla ilginç sonu favori kitaplarım arasında yer almasını sağlamıştı. Çünkü Seni Seviyorum kitabını aldığımda beni sarıp sarmalayacağını ve sayfalar arasında kendimi kaybedeceğimi tahmin ediyordum. Öyle de oldu. Ancak kitap öyle bir ilerliyor ve sizi sonuç için öyle büyük beklentiler içine sokuyor ki sonunu okuduğumda bir şeylerin eksik olduğu duygusunu hissettim. Kitaba başlamanızla bitirmeniz bir olacaktır; yalnız sonunun benim için yeteri derecede tatmin edici olmadığını söylemek istiyorum. Yine de her şeye rağmen inanılmaz keyif aldığım kitaplardan biri oldu.

Guillaume Musso
















1974 yılında doğdu. 2004 yılında yayımlanan "Ya Sonra" adlı kitabı filme de çekilen Guillaume Musso'nun romanları otuz bir dile çevrildi ve sadece Fransa'da beş milyonun üzerinde sattı.

Çünkü Seni Seviyorum
















Doğan Kitap'tan çıkan kitabın tanıtım yazısı;

Ve acı katlanılmaz olup artık darbelere karşılık veremediğinde, büzüşüp fırtınanın geçmesini beklersin. Bir an gelir, düşman vurmaktan yorulur. Bir an gelir, tünelin ucunda nihayet bir ışık belirir.

Kendini çok fazla koruma, yoksa hiçbir şey hissetmez olursun. Kalbin buz tutar, yaşayan bir ölü olup çıkarsın ve hayat tüm tadını yitirir.

Beş yaşındaki Layla, Los Angeles'ta büyük bir alışveriş merkezinde kaybolur. Anne ve babası bu acıyla başa çıkamazlar; hayatları tamamen değişmiş, ilişkileri tükenmiştir. Tam beş yıl sonra, aynı tarihte ve tam kaybolduğu yerde ortaya çıkar küçük kız. Ancak konuşamamaktadır. Anne ve babası kızlarının bulunmasına sevinmiştir, fakat bu sevinç cevaplanması zor soruları da beraberinde getirir. Layla bu bir yılı nerede, kiminle geçirmiştir? Ve asıl önemlisi, neden dönmüştür?

Çok değerli bir varlığı kaybetmenin ıstırabı, intikam ateşi, akıntıya kapılmış sürüklenen insanlar... Kader yollarını kesiştirecek, onları sadece sevginin ve affetmenin gücü kurtarabilecek...

Çünkü Seni Seviyorum gerilim dozu yüksek, içten duygularla örülmüş, sıcacık bir roman.




12 Mart 2013 Salı

Gölge Hırsızı ve Marc Levy

Marc Levy, adını hep duyduğum ama bugüne kadar kitaplarından birini okumanın kısmet olmadığı bir yazardı. Gölge Hırsızı, yazar ile tanışmak için güzel bir seçim oldu. Yazarın sayfalar arasında gezinirken sıkmadan anlatmak istediğini anlatması sayesinde Gölge Hırsızı'nı çok sevdim. Okurken hep büyük bir amaç bekledim, büyük bir olayın olmasını bekledim ama kitabın son sayfalarını çevirirken bile öyle bir olay olmaması önce beni hayal kırıklığına uğrattı. Ancak kitabı bitirdiğim zaman bu kitabın büyük bir olaya ihtiyacı olmadığını düşündüm. Yazar anlatmak istediğini kısa ve öz anlatmış. Ben, yazarın diğer kitaplarını okumak isteyecek kadar hem kitabı hem de yazarı sevdim.

Marc Levy











Marc Levy 1963 yılında Fransa’da doğdu. 17 yaşında Kızılhaç örgütüne katıldı, altı yıl gönüllü olarak hizmet verdi ve bir yandan da Paris-Dauphine Üniversitesi’nde öğrenimini sürdürdü. Yirmi üç yaşında ülkesinden ayrılıp ikinci vatanı ABD’ye yerleşti. Yedi yıl sonra, iki arkadaşıyla birlikte bir mimarlık şirketi kurmak üzere Fransa’ya geri döndü. On yıl boyunca bu şirketi yönetti. 40 yaşına yaklaştığı günlerde, oğluna anlattığı hikâyeleri kâğıda dökmeye karar verince, ilk romanı Keşke Gerçek Olsa (Can Yayınları, 2001) ortaya çıktı. Dünya çapında büyük bir başarı elde eden kitap, aylarca çoksatar listelerinin başından inmedi ve otuza yakın dile çevrildi. Yazarın ikinci romanı Neredesin, ilkini aratmayacak bir başarıyla çok geçmeden 1 milyon satış rakamına ulaştı. 2003’te yayımladığı Sept jours pour une éternité (Bir Sonsuzluk İçin Yedi Gün) Fransa’da 2003’ün en çok satan romanı oldu. 2004’te yayımlanan La prochaine fois (Bir Dahaki Sefer), aşk, mizah ve masalsı öğelerle ördüğü romanlarının son halkası oldu. Bir kısa metraj filmi de (La lettre de Nabila) bulunan yazar, şu sıralar ilk uzun metraj filminin hazırlıklarıyla uğraşıyor ve Londra’da yaşıyor.

Gölge Hırsızı
















Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı...

“Sen benim gölge hırsızımsın; nerede olursan ol, seni bulacağım.”

Babası tarafından terk edilmiş, çocukluğu boyunca annesiyle birlikte sıradan bir kasabada yaşayan kahramanımızın özel bir yeteneği vardır: Peşine gölgeler takılır, ona hep bir şeyler fısıldar…

Yıllar geçmiş, bahçesindeki kestane ağaçlarının altında oturduğu okulunu, babasıyla annesinin birbirlerini sevdikleri zamandan kalma o soluk fotoğrafları ardında bırakarak yeni bir hayata başlamıştır. Ne var ki tekdüze hayatı ve bir türlü ismini koyamadığı ilişkisiyle içindeki özlemi dindirememekte, ona fısıldayıp duran gölgelerden bir türlü kurtulamamaktadır.

Bir kıyı kasabasına yolunun düştüğü bir gün, hüzün dolu geçmişinin, peşini bırakmayan gölgelerin sırrı yavaş yavaş çözülmeye başlar. Yıllar önce geldiği bu kumsalda, gölgelerinin birbirine karıştığı ilk aşkının izini bulacak ve onun peşine takılacaktır.

Belki de, bir sandığın içine sakladıkları o uçurtmayı yerinden çıkarmanın zamanı gelmiştir artık…

Gölge Hırsızı, ardımızda bırakamadığımız anları, anıları ve aşkları anlatıyor. Yani peşimize takılan, kurtulamadığımız gölgeleri…